Bu yazımızda 2014 Paris Haute Couture moda haftasında bizim favorimiz olan 3 defileyi ve detaylarını sizlerle paylaşıyoruz. Defileleri birbirinden ayırmak çok zor olsa da bizi en çok etkileyenler Chanel, Dior ve Giambattista Valli oldu.
Chanel'de Karl Lagerfeld klasik çizgisinden çok kaymasa da siyahlar, griler ve beyazlar arasında kırmızılar görünmekte. Dior'da Raf Simons'un değişimi kendini bu yıl tam anlamıyla hissettirmekte, Galliano'nun şağşağlı ve daha podyum odaklı Dior'undan daha minimal ve giyilebilir bir Dior'a geçişi bu defilede daha da net görüyoruz. Giambattista Valli'yse tartışmasız favorimiz, couture defilesinde mankenlerinize güneş gözlüğü taktırıp, kafalarına fular bağlama riskini alıp bu kadar başarılı olabilecek tek isim Valli olabilir bizce.
Defilelerin detayına inecek olursak eğer her ne kadar favorimiz Giambattista Valli olsa da Chanel'den başlamak daha uygun olur. Son yılların en iyi Chanel couture defilesi olarak görülen bu defilede Lagerfeld barok mimariden esinlenmiş. Paylaştığımız resimlerde de kıyafetlerin biçimlerinden çok üzerlerindeki işlerle barok mimarinin esintilerini görebilirsiniz. Lagerfeld barokun bu ağırlığını ise yaptığı fütüristik saçlarla kırmaya çalışmış bunu da youth-ifying of Couture tamlamasıyla anlatmakta.
Defilenin en dikkat çeken kısmına gelecek olursak, her Chanel couture defile finalinde olduğu gibi bir gelinlikle yapıldı ama bu kez Chanel gelini hamileydi. 7 aylık hamile Ashleigh Good defileyi kapatan gelindi. Gelen izleyicelerden de bahsedecek olursak onur konuğu Kristen Stewart'tı. Ona eşlik edenler ise Lily Collins ve Jared Leto'ydu.
Bir sonraki favorimiz ise Dior defilesi. Dior geçen yılki tüm ödül törenlerinde kırmızı halının en özel isimlerini giydirmiş olsa da yorumlar pek iyi değildi, ancak bu yıl kırmızı halıda Dior giyebilmek için çok büyük bir yarış olacağı ve bu yarışı kazananların en şık isimler olacağı kesin.
Raf Simons'un Belle Epoque'da designer olsam neler yapardım diye yola çıktığı ve kendini Christian Dior'un yerine koyduğu koleksiyon bize birçok Marie Antoinette örneği sunmakta. Koleksiyonda bolca kabarık etek, onlarla uyumlu ceketler, kaftanlar ve bu kaftanların altında kullanılan çok güzel kesimli pantalonlar yer almakta, tüm kıyafetlerdeki detaylar ve işlemelerse gerçekten 18.yüzyıldan çıkmış gibi.
Couture'ün öldüğünü söyleyenlere karşı ayakta olduklarını gösterdiğini söyleyen Raf Simons, defile sonrası yaptığı açıklamalardaysa couture'ün tasarımcılar için bir tatmin sahası olduğunu ve büyük bir markaya değil birebir bir müşteri için tasarım yapmanın hazzını tattırdığını söyledi. Haute Couture'ün en başarılı ismi Raf Simons mu bilemeyiz ama onu en iyi açıklayan tasarımcı olduğu kesin.
Biraz da defileye katılanlardan bahsedecek olursak, Dior'un Chanel'den daha şağşağlı bir frontrowu olduğu kesin. ( kırmızı halının etkisi defileye de yansımış tabi ) Markanın yüzü olan Jennifer Lawrence, Charlize Theron ve Marion Cotillard ile birlikte defileye gelen isimler arasında Uma Thurman ve Charlize Theron'un erkek arkadaşı Sean Penn de bulunmaktaydı.
En favorimiz olanı en sona sakladık. Giambattista Valli renkleriyle, kabarık etekleriyle, üç boyutlu çiçek işlemeleri ve desenleriyle izleyen ve kıyafetleri gören herkesi başka bir dünyaya götürmekte.
"Benim kızlarımın sırrı her zaman eksantrik ve çılgın olmaları, bunun için çaba sarf etmelerine gerek yok zaten doğal olarak öyleler" Valli koleksiyonunu böyle anlatmakta. Hem dize kadar kalem eteklerin hem de yerlere kadar uzanan kabarık uzun elbiselerin ya da Valli'nin çılgınlığını yansıtan pijama üstlerin yer aldığı koleksiyonda herkesin tarzına hitap eden bir şey bulmak mümkün.
Dior ve Chanel'in aksine yeni couture'ün temsilcisi olan Valli, sportif bir couture yaratmanın ilk adımlarını bu defileyle atmış diyebiliriz. Beyaz ipek eşarplarla saçları bağlanmış ve 40'ların Hollywood esintisinin görüldüğü gözlüklerle renk renk kabarık elbiseler ve floral desenlerin uyumu tam da Valli'nin oluşturmak istediği tarzı yansıtmış bizlere.
0 yorum:
Post a Comment